|
|
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in adı Muhammed'dir. Kisra Anuşirvan'ın
hükümdarlığı anlatılırken doğumundan söz edilmişti. O'nun tam adı: Muhammed bin
-Abdullah'tır. Babası Abdullah'ın künyesi: Ebu Kusem'dir. Ebu Muhammed de
denildiği gibi, (künyesi) Ebu Ahmed'dir diyenler de vardır, Abdülmuttalib'in
oğludur.
Abdullah,
kardeşlerinin en küçüğü idi. Abdullah Ebu Talib (ki adı: Abdu Menaf'tır),
ez-Zübeyr, Abdülkabe, Atike, Umeyme, Berre bin -Abdulmuttalib'in çocukları olup
bunların anneleri: Fatıma binti Amr bin - Ayiz bin - İmran bin - Mahrum bin -
Yakaza idi.
Abdülmuttalib,
Zemzem Kuyu'sunu kazmak isteyip Kureyş'ten -ileride açıklayacağımız gibi-
zorluklarla karşılaşınca, şöyle bir adakta bulunmuştu: On tane oğlu olup
bunlar, kendisini (Kureyş'e karşı) koruyacak bir yaşa gelecek olurlarsa, onlar
arasından bir tanesini, Kabe'de Allah için kesecekti. On tane çocuğu olup
onların kendisini koruyacak bir duruma geldiklerini görünce, vaktiyle yapmış
olduğu adaktan onları haberdar etti. Onlar da kendisine itaat göstererek:
"Ne yapalım?" diye sorunca onlara: "Sizden her biriniz bir ok
alıp üzerine adını yazsın." dedi. Çocukları denileni yapıp okları
babalarına getirdiler ve Kabe'nin içerisine Hübel'in bulunduğu yere girdiler.
Hübel onların en büyük putları idi. Bu put, Kabe'ye hediye edilen şeylerin
toplandığı bir kuyunun başında bulunuyordu.
Hübel'in
yanında yedi ayrı ok bulunurdu. Bunların her birisi üzerinde ayrı bir şey
yazılı olup bir tanesinin üzerinde de ''Akl'' yazılı idi. Diyeti kimin
ödeyeceği konusunda aralarında anlaşmazlık çıkacak olursa, bu okun yedisini de
kullanırlardı. (Bu ok kime çıkarsa, diyeti o öderdi). Birisi üzerinde ''evet''
yazılı idi. Bir işi yapmak istediklerinde şayet ''evet'' çıkacak olursa o işi
yaparlardı. Bir başkasında ''hayır'' yazılı idi. Bir işi yapmak, ya da terk
etmek istediklerinde bu okları çekerlerdi. ''Hayır'' çıkacak olursa, o işi
yapmazlardı. Bir başkasına ''Sizdendir''; öbüründe ''Size katılmıştır''; bir
ötekisinde ise <<Sizden değildir'' yazılı idi. Bir başka okta da ''Sular''
yazıyordu. Su aramak amacıyla toprak kazmak istediklerinde -aralarında bu ok da
bulunduğu halde- okları çekerler, çıkan oka göre hareket ederlerdi. Bir çocuğu
sünnet etmek, bir kızı nikahlamak, bir ölüyü gömmek istedikleri zaman, ya da
aralarından birisinin nesebi hakkında şüpheye düşecek olurlarsa; yanlarında yüz
dirhem ve bir deve alıp Hübel putunun yanına giderler. Bunu okları çekmekle
görevli olan kişiye verirler, sonra da yanlarında getirmiş oldukları kişiyi
-artık her ne amaçla getirmişlerse- yaklaştırarak şöyle derlerdi: "Ey
Tanrımız, bu filan oğlu filandır. Biz onun için şunu şunu istiyoruz. Bu konuda
gerçek ne ise bize açıkça belirt." Sonra da bu iş için görevli olan
kimseye: "Çek" derler, o da okları çekerdi. Eğer ''Sizdendir'' yazılı
ok çıkacak olursa, o kişi onlardan birisi gibi şerefli ve asilolurdu. Üzerinde
''Sizden değildir'' yazılı ok çıkarsa, anlaşmalı birisi olarak kabul edilirdi.
Şayet üzerinde, ''Size katılmıştır'' ifadesi yazılı olan ok çıkacak olursa,
artık bu kimse, ne onların soyundan kabul edilir, ne antlaşmalı biri
olabilirdi. Eğer yapacakları işlerle ilgili olarak, bunların dışında birşey
çıkacak olursa; ''Evet'' yazılı ok çıkarsa, o işi yaparlar. ''Hayır'' çıkarsa,
bu işi gelecek yıla ertelerlerdi ve bir daha gelirlerdi. Onlar böylelikle
işlerini oklardan çıkan sonuca göre ayarlıyorlardı.
Abdülmuttalib,
okların çekimi ile görevli olan kimseye: "Benim bu çocuklarımla ilgili
olarak şu oklarını çekiver." diyerek yapmış olduğu adağı ona haber verdi. Abdullah,
kardeşlerinin en küçüğü ve babasının en çok sevdiği çocuğu idi. Görevli, okları
çekme işine başlayınca, Abdülmuttalib Allah'a dua etmeye başladı. Görevli, ok
çekti ve Abdullah çıktı. Bunun üzerine Abdülmuttalib, Abdullah'ın elinden tutup
onunla İsaf ve Naile'nin bulunduğu yere doğru ilerlemeye koyuldu. Bütün
kurbanlıklarını bu iki putun yanında keserlerdi. Kureyşliler, sohbet
meclislerinden dağılıp ona: "N e yapmak istiyorsun?" diye sorunca O:
"Bunu kesmek istiyorum" dedi. Kureyşlilerle diğer çocukları hep bir
ağızdan: "Allah'a yemin ederiz, bu konuda sana çıkar bir yol
gösterilmedikçe, sen onu kesmeyeceksin. Çünkü eğer böyle birşey yapacak
olursan, aramızdan çocuğunu kesmeye kalkışanlar türeyip gideceklerdir."
dediler. Muğire bin -Abdullah bin -Amr bin -Mahzüm ona: "Allah'a yemin
ederim bu konuda sana bir çıkar yol gösterilmedikçe, sen de onu kesmeyeceksin.
İsterse onu bu ölümden kurtarman, tüm mallarımızı feda etmemizi
gerekmsin." derken diğer taraftan Kureyşlilerle çocukları yalvarıyorlardı:
"Yapma şunu. Hicr'de bir kahine (kadın kahin) var. O'na gidip durumu sor.
Sana onu kes, diyecek olursa kesersin, senin için bir çıkar yol gösterir se
kabul edersin."
Kadının
yanına gitmek üzere çıktılar. Kadın o sırada Hayber'de bulunuyordu.
Abdülmuttalib durumunu anlattı. Kadın: "Bugün gidin. Bana haber veren
cinim gelecek, ona durumu soracağım." demesi üzerine yanından ayrılıp
ertesi gün bir daha geldiler. Kadın onlara: "Evet, bana haber gelmiş
bulunuyor. Sizde diyet ne kadardır?" diye sorunca onlar: "On deve"
dediler. Gerçekten de öyleydi. Bu sefer kadın onlara şöyle dedi:
"Memleketinize dönün ve bir tarafa on deve koyarak, develerle adamınız
arasında kur'a çekin. Eğer kur'a adamınıza çıkarsa, o zaman Rabbınızı razı
edinceye kadar onar onar develerin sayısını artırın. Develere çıkacak olursa, o
develeri kesin. O zaman Rabbiniz de razı olmuş olur, adamınız da kurtulmuş
olur."
Bunun
üzerine derhal Mekke'ye geri döndüler. Bunu uygulamaya koyuldukları zaman
Abdülmuttalib Allah' a dua etmeye başladı. Sonra da bir tarafa Abdullah'ı, öbür
tarafa da on deveyi koyup ok çekmeye başladılar. Ok, Abdullah'ın aleyhine
çıkınca, develerin sayısını on daha artırdılar. Fakat oklar yine Abdullah' ın
aleyhine çıktı. Onlar durmadan develerin sayısını artırıyor, fakat oklar da hep
Abdullah'ın aleyhine çıkıyordu. Sonunda develerin sayısı yüzü buldu. Bu sefer
yine çektiler. Bu kere oklar develerin tarafına çıktı. Hazır olanlar: "Ey
Abdülmuttalib, artık Rabbin razı olmuş bulunuyor." dedilerse de
Abdülmuttalib: "Allah'a yemin ederim ki, üç defa daha ok çekilmedikçe
kabul etmeyeceğim." dedi. Üç kere daha ok çekimi yapıldı ve üçünde de
develer tarafına çıktı. Bunun üzerine develer kesildi ve oldukları gibi
bırakıldı. Onlara yaklaşmak isteyen hiçbir kimse -insan ya da yırtıcı bir hayvan
olsun- alıkonulmadı.
Abdullah
bin -Abdülmuttalib'in, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in annesi
Veheb'in kızı Amine ile evlendirilmesine gelince, Abdülmuttalib, develeri kesme
işini bitirince, oğlunu elinden tutup yolda ilerlemeye başladılar. Yolda Varaka
bin -Nevfel'in kızkardeşi, Nevfel bin -Esed'in kızı olan Ümmü Kattal'a rast
geldiler. Beyt'in yanında bulunuyordu. Onu görüp yüzüne dikkatle bakınca
şunları söyledi: "Ey Abdullah, nereye gidiyorsun?" Abdullah:
"Babamla beraberim" deyince kadın: "Baban seni kurtarmak için
kestiği deve kadar vermeyi sana vaat ediyorum, yeter ki hemen yanıma gel."
teklifinde bulundu, fakat Abdullah: "Babam yanımdadır. Ne ona aykırı bir
hareket yapabilirim, ne de ondan ayrılabilirim." diye cevap verdi.
Abdülmuttalib,
oğlu ile birlikte Vehb bin -Abd-i Menaf bin -Zühre'nin yanına varıncaya kadar,
yolda yürümelerine devam ettiler. Vehb, Beni Zühre'nin ileri geleniydi. Oğlunu,
Vehb'in kızı olan Amine ile evlendirdi. Amine'nin anne tarafından soyu
şöyledir: Berre bint Abdiluzza bin - Osman bin - Abdüddar bin - Kusayy,
Berre'nin anne tarafından soyu: Umm Hubeyb bint Esed bin - Abdüluzza bin -
Kusayy'dır, Umm Hubeyb'in anne tarafından soyu: Berre bint Avf bin - Ağabeyyd
bin - Avle bin - Adiyy bin - Ka'ab'dır.
Abdullah,
nikahlandıktan sonra, babasının evinde .Amine ile gerdeğe girdi . .Amine, Hz.
Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e hamile kaldı. Abdullah, sonra yanından
ayrılarak bir önceki gün kendisinden kam almasını isteyen kadının yanından
geçince Ona: "Ne oluyor sana? Dün bana yapmış olduğun teklifi bugün niye
tekrarlamıyorsun?" dedi. Kadın: "Dün seninle beraber olan o nur,
senden ayrılmış bulunuyor. Artık bugün sana ihtiyacım yok." dedi.
Ümmü
Kattal, kardeşi Nevfel'den, bu Ümmete İsmailoğulları'ndan bir peygamber
geleceğini işitip dururdu.
Denildi
ki; Abdülmuttalib, oğlu Abdullah'ı evlendirmek üzere çıktığında, yolda
Tübale'li, adı Fatıma binti Murre olan Has'am'a mensup ve Yahudiliğe girmiş bir
kahineye rast gelirler. Bu kahine, Abdullah'ın yüzünde bir aydınlık görünce:
"Ey genç, şu anda yanıma gel, buna karşılık sana yüz deve vermeyi vaat
ediyorum." deyince Abdullah ona şu (anlamdaki) mısraları okur:
''Ölüm
iyidir, elbet harama düşmekten,
Ortada
ise helal yok, ben onu araştırıyorum;
Senin
bu istediğinse, çok uzaktır benden.''
Sonra
da şunları ekler:
"Şu
anda babamla birlikteyim. Ondan ayrılmak imkanım yok."
Abdülmuttalib,
yoluna koyulup onu .Amine bint Vehb bin -Abdi Menaf bin -Zühre ile evlendirir.
Abdullah üç gün hanımının yanında kaldıktan sonra dışarı çıktı. Yolda giderken,
daha önce kendisini bilinen şekilde çağıran Has'am'lı kadına rastlar. O kadına
şöyle der: "Daha önceki isteğin hakkında (şimdi) ne diyorsun?" Kadın
ona: "Ey genç, dedi. Ben kötü niyetli birisi değilim. Fakat senin yüzünde
bir nur gördüm. Ben o nurun benim olmasını istedim. Fakat Allah, benim bu
isteğimi kabul etmeyip onu dilediği yere bıraktı. Benden sonra ne yaptın
ki?" Abdullah: "Babam beni .Amine bint Vehb ile evlendirdi"
dedi. Bunun üzerine Fatıma bint Mürre şu şiiri okudu:
''Şimşek
çakan bir bulut gördüm ben,
Parladıkça
parladı yağmur yüklerinde,
Bu
çevresini ayın on dördü gibi,
Aydınlatan
bir nurdu sanki.
Onu
nail olacağım bir övünç umdum
Fakat
her çakmak çakan ateş yakamaz Zühre Kabilesi'ne mensup olan kadın,
Senin
elbiselerini çıkarırken senden Nasıl bir hayır aldı, bilmiyor.''
Yine
bu konuda aynı kadın şunları demiştir:
''Haşimoğulları!
Amine 'nin kardeşinizden aldığı,
Sönmeye
yüz tutmuş kandilin, yağını çekmesine benzer,
Gencin
kazandığı herşey, bir azim sonucu olmadığı gibi,
Kaybettikleri
de zaafindan dolayı değildir.
Birşey
istediğin zaman güzelce iste,
Sana
bir birine yaklaşan iki el yeter:
Ya
sımsıkı kapalı bir eldir bunların biri,
Yahut
da parmak uçlarına kadar açılmış biri.
Amine
ondan aldığını aldı;
O
aldıklarının eşi ve benzeri yok.''
Onun
yanından geçen bundan başka birisidir, de denilmiştir.
Zühri
der ki: "Abdülmuttalib oğlu Abdullah'ı Medine'ye kendilerine hurma
getirmek üzere göndermiş ve Abdullah orada ölmüş idi. Hayır, Abdullah Kureyş'in
bir kervanı ile birlikle Şam'da bulunuyordu. O kervanla birlikte dönüşte
Medine'de konakladıklarında hasta bulunuyordu. Orada yirmi beş yaşında iken
vefat etti ve Nabiğa el-Ca'dl'nin evine defnedildi." Yirmi sekiz yaşında
vefat ettiği de söylenmiştir. Abdullah, ResUlullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) doğmadan önce vefat etmiştir.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA